"alper turgut" için arama sonuçları
İçerik
Popüler Sinema, Altın Koza'nın nabzını tutuyor: 5.Gün
Adana Altın Koza Film Festivali'ni sırayla yazıyoruz, Murat Tolga Şen, Banu Bozdemir, Murat Kızılca, Serdar Akbıyık derken, yarışma filmlerinin gösteriminin tamamlandığı beşinci günü anlatmak da bana düştü. Ancak Serdar Akbıyık'ın düz anlatım yerine, neşeli ve esprili bir anlatım yolunu seçmesi, hevesimi kaçırdı. O maceradan maceraya koşarken, ben video gösterim odasında tamamladım koca günü... Şimdi ne anlatayım, loş bir odada, önümde bilgisayar, kaçırdığım filmleri izledim teker teker mi diyeyim, haylı sıkıcı, gayet bunaltıcı. Video izlemenin, sinemada olmaktan daha keyifli olduğu anlar, elbette var. Bazı sanat filmlerini hızlandırmak gibi, misal... Ancak 'Rüzgarlar' filmini hızlı hızlı geçmek de işe yaramadı, ben hızlandırdıkça sanki o, inadına yavaşlıyordu. Esnemekten çenem çıktı, harbiden beni aşıyordu bu film, donmuş kalmış gibiydi resmen sahneler...
İçerik
Paralı herifler, çocuk gelinler...
Dilsiz bir gece... Dışarıda kanlı bir çarşaf bekleyen akbaba, pardon akraba, içeride kız çocuğuyla, ihtiyar adamı buluşturan bir dram, yani gerdek odası... Lanet başlık parası, körpe beden pazarı... Böyle gelmiş, böyle gider diyenler, vicdansız olmayı gelenek belleyenler, çocukları gelin edenler... Evet, çocuk gelinler gibi gerçekliği oranında yakıcı bir konuyu, kurgulayıp beyazperdeye taşıyan "Lal Gece", hani neredeyse tamamı bir odada geçse dahi, etkileyiciliğinden herhangi bir şey yitirmeyen bir seyirlik, özetle... Ötesinde Reis Çelik'in şu ana dek çektiği en iyi film bu, hiç şüphesiz. Ve resmen oyunculuk gösterisi yapan İlyas Salman gibi bir ustayı, 24 yıl sonra sinemayla tekrar buluşturduğu için seyretmeye ve seyrettirmeye değer.
İçerik
Pörtleyen gözler, üç memeliler ve total fiyasko...
Gerçeğe Çağrı'nın (Total Recall) yeni versiyonunu seyretmeden hemen önce 1990 tarihli ilk filmi tekrar izledim. Evet, kesinlikle gelen gideni aratıyor ve taklitler asıllarını yaşatıyor. Paul Verhoeven'ın yönettiği Arnold Schwarzenegger ve Sharon Stone'un oynadığı Total Recall, pörtleyen ve tekrar normale dönen gözler, sarkan diller, ufacık burun deliğinden çıkan toplar ve bunun gibi birçok tuhaflığın serpiştirildiği, esprili ve B tipi estetiğine meyilli, kült mertebesindeki bir bilimkurgu denemesiydi. Komik, eğlenceli ve görece yaratıcıydı. Philip K. Dick uyarlaması Total Recall her şeyden öte, Mars'a dair bir film idi, kızıl gezegene atmosfer gelsin, zalim zenginler kaybetsin, ezilenler yani mutant direnişçiler soluk alabilsinler diye, bizim kas yığını vali Arnold, hafızası silinmiş eski gizli ajan rolünde kahramanlığa soyunuyordu. Eksik ve gedikti ama güzeldi be...
İçerik
Kartaca yıkılmalı, Gotham kurtarılmalı...
Muhafazakarlık maskesini yeniden takan, kapitalizm ve faşizm için sürekli kahramanlığa soyunan, haliyle hayli hayran depolayan pek meşhur düzen yanlısı ve yüce ahlaklı mirasyedi Batman Efendi, çizgi romandan sinemaya görkemli geçişinin şimdilik son etabında, Gotham kentini nükleer tehlikeden kurtarmaya çabalıyor. Çizgi romanların ekseriyetle, J. Edgar Hoover zihniyetinde düşmanlar yarattığı, sıcak savaş, soğuk savaş ve işgal sürecinde ABD'nin çıkarlarını gözettiği ve sisteminin devamı için çaba gösterdiği malumunuz. Batman de tüm bu kahraman ordusunun belki de en sinsi üyesi, saman altından su yürütmekte üstüne yok. Evet, Kara Şövalye Yükseliyor, nükleer tehlike altınaki bir kenti, teröristleri, azgın suçluları ve elbette buna karşı çıkan kahramanları anlatıyor. Neden düşman var diye sormuyor, sisteme rakip çıkanı bertaraf etmenin yolunu kurguluyor. Erk sahibi olanlar, evini temiz tutup, komşuya musallat olurlar. Tarih tanıktır, Kartaca yıkılmalıdır diyenlerle, Felluce'yi dümdüz edenlerin farkı yoktur. ABD dışındaki bir ülkenin sıradan bir kenti, ekipman tipi işbirlikçi kahraman Batman'in umurunda mı? Asla! Ancak Gotham önemli ve değerlidir, sistemin kalbidir ve ivedilikle kurtarılmalıdır.
İçerik
ATM: Acayip, Tuhaf ve Manidar
“Uyarısız Şiddet: ATM” filmiyle ilgi söyleyeceğim ilk şey, tek kelimeyle fiyasko olduğudur. Bu saçma sapan filmin, yola çıktığı gerilim ve korku türü ile her hangi bir alakası yok, bankamatik, paramatik vs. üzerinden zengin sınıfa ve kapitalizme giydirmeyi direkt hedeflemediği de malum... Üstelik senaryo facia, diyaloglar kötü, oyunculuklar dökülüyor, kurgu desen evlere şenlik ve nihayetinde berbat bir final. Vasatı bile tutturamayan, salt gişeyi düşünen, az maliyetle çok kazanayım diyen sıradan bir yapım bu, özetle. İzleyici deneme tahtası değildir ve yaptığı işe özenmeyen, seyirciye de asla saygı duymaz.
İçerik
Su parkı değil de sanki slikon vadisi
Katil balıklar, kanlı vücutlar, alıklar, salaklar ve tam tekmil istismar... “Pirana 3DD” filminin her hangi bir ederi yok, belki baştan sona ucuzluk, o kadar... Komik desen değil, eğlencelik desen değil, erotik desen o hiç değil. Senaryo sefil, diyaloglar ölümcül, oyunculuklar dökülüyor. Üstelik klişe deposu... Ortaya çıkan şeye vasat bile denemez, bu zaman kaybının adı konamaz. Sinirden güldürüyor, hem seyirciye, hem de piranalara resmen ayıp ediliyor.
İçerik
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer
Zorunlu ayrılık, kavuşamama, başkalarıyla kurulan yuva ve bir ömür beklenen vuslat... Aşk acısı ne yaman şeydir, bir hayatı, tereddütsüz darmadağın edebilir. Hani Neruda Usta; “Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim" der ve ekler ya; “Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer”. Evet, bazen de hiç unutulmaz, belki beklenir, ötelenir, örtmek denenir, ancak çabaladıkça, çırpındıkça daha dibe, derine, en derine çeker seni sevda, kara sevda...